Salı, Ocak 13, 2015

OZGURLUK HEYKELI GEZISI

Amerika Ozgurluk Heykeli'nin gecmisinin Osmanliya baglanan kismini ogrendikten sonra daha once gordugum heykeli bir kez daha farkli bir gozle gormek icin bir hafta once ailecek aydinlik ama bir o kadar da soguk bir gunde dustuk yollara.

Heykel 1860'larin basinda o zamanlar Turk topragi olan Misir'da Suveys Kanali'nin girisine konulmak uzere tasarlaniyor fakat Musluman bir ulkede kadin heykelinin huzursuzluk cikaracagi dusuncesiyle Misir'da istenmedigi icin Paris'te bir depoya kaldiriliyor.


O yillarda Amerika ve Fransa Hukumeti arasinda dostluklarini pekistirmek icin karsilikli hediye alip vermeler devam ederken Fransa dostluklarinin ifadesi olarak 100. kurulus yilini kutlayan Amerika Birlesik Devletleri'ne bir heykel hediye etmeye karar veriyor ve heykel siparisi Frederic
Auguste Barthaldi'ye veriliyor. Elinde daha once Misir'a dusunulen ve nerdeyse hazir olup depoda bekleyen bir heykeli olan heykeltras ellerinde ve yuzunde bazi degisiklikler yaparak heykeli Amerika icin hazir hale getiriyor.


 Birbirine monte edilecek sekilde hazirlanan heykel New York Limani'nda Liberty Adasi'nda (Ozgurluk Adasi) bulunuyor. 350 parcadan olusan heykel  bakir ve celikten yapilmis. 93 metre yuksekliginde, sag elindeki mesalenin  yuksekligi ise 13 metre. Sol elindeki kitabin uzerinde Amerika'nin Bagimsizlik Bildirgesi'nin tarihi olan 4 Temmuz 1776 yaziyor. Heykelin basindaki tacin 7 sivri ucu, 7 kitayi veya 7 denizi simgeliyor. Heykelin icinden 168 basamakla mesaleye ulasiliyor fakat  uzun yillardir icerisi ziyarete kapali. Heykelin basinin genisligi 2 metre, yuksekligi ise taci ile birlikte 5 metredir.


Ozgurluk Heykeli, 1984 yilindan beri UNESCO Dunya Kultur Mirasi Listesi'ndedir.

Pazartesi, Ocak 12, 2015

Kardeş ne demek



Benim için kardeş demek:

1) Aynı evi kullanmanın keyfini anne karnındayken sürmeye başlamak, yemeğini paylaşmayı orda öğrenmek demek.

2) Küçüksen korunmak, büyüksen  mecbursun koruyacaksın demektir kardeş demek. 

3) Küçükken kıskandığındır kardeş demek.

4) Ebeveynlerin yoksa eğer, bazen anne bazen de baba demektir. 

5) Büyük kardeşlerin işledikleri suçun, küçük olduğun için azarlanmazsın diye anneyle babayla muhatap olma halidir kardeş demek.

Pazar, Ocak 04, 2015

Dervis kasiklari...

Basucu kitaplarim vardir benim zaman zaman rehberliklerine ihtiyac duydugum, okumaktan hic bikmadigim, gonul patikamin isiklari azaldiginda yolumu aydinlatanlarim vardir kilavuzlarim. Onlardan birkac tane cok begendigim oykuyu sizlerle paylasmistim daha once...
Bu aralar yine sevgi konusunda niye boyle eksigiz, basaramiyoruz dogru duzgun sevmeyi diye dusunurken, basucumdakiler imdadima yetisti! Yine kafamdaki karanlikta kalan bolumleri aydinlatan,yine beni mest edenlerden birini sindire sindire defalarca okuyup, oh be! deyince yok olmaz paylasmaliyim bunu da dedim. 
Sarsiyor beni her okudugumda, cok etkiliyor. Umarim sizde begenirsiniz!

Ne guzel bir ders veriyor bilge, dervisin kasiklariyla...

"Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" diye sordular bir bilgeye.

Bilge, büyük bir sofra hazırladı ve sevgiyi dillerinden eksik etmemelerine karşın, onu günlük yaşamlarında hiç kimseye göstermeyen kişileri yemeğe çağırdı. Sofrada herkes yerini aldıktan sonra, önlerine birer tas sıcak çorba, sonra da derviş kaşıkları denen, sapları bir metre uzunluğunda özel kaşıklar getirildi. 
Ev sahibi konuklarına bu kaşıkları nasıl tutmaları gerektiğini söyledi: "Herkes kaşığının ucundan tutmak zorundadir." 

Konuklar, uçlarından tuttukları bir metre uzunluktaki kaşıkları güçlükle taslarına daldırıyorlar, fakat kaşıklarına çorba doldurup, ağızlarına götüremiyorlardı. Ağızlarına bir kaşık çorba koyabilmeyi beceremeyen konuklar, yemekten sonra kalktıklarında, karınlarını doyuramamışlar, kaşıklarından dökülen çorbalarla da sofranın üstünü kirletmişlerdi.

Bilge, bir gün sonra ikinci bir yemek daveti verdi. Bu kez, sevgiyi gerçekten bilen ve her gün sevgiyle yaşayan kişileri çağırdı. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen pırıl pırıl kişiler geldiler ve bu kez onlar yerlerini aldılar, sofrada. Önlerine birer tas sıcak çorba ve sapları bir metre uzunluktaki derviş kaşıkları getirildi. Onlara da kaşıkları ancak saplarının uçlarından tutabilecekleri kuralı söylendi. 

Ev sahibi bilgenin "Buyurun, afiyet olsun" sözünden sonra sofradaki herkes, önündeki kaşığı, sapının ucundan tuttu ve... 
Herkes kaşığını, karşısındaki kişinin tasına daldırıp, kaşığına aldığı çorbayı, karşısındaki kişinin ağzına uzattı. Bu yöntemle herkes karnını doyurabildi. Konuklar sofradan kalktıklarında ise, sofranın üstünde, dökülmüş tek damla çorba yoktu.

Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır sorusunu soranlara bu uygulamayla yanıt verdikten sonra bilge, bir de öğütte bulundu:

İşte, dedi. "Kim ki yaşam sofrasında yalnızca kendini görür ve yalnızca kendini doyurmayı düşünürse, o kişi aç kalacağını da bilmelidir. Ve kim ki başkalarıni da düşünür ve onlari doyurmaya calisirsa bir baska kisi tarafindan o da kesinlikle doyurulacaktır. Çünkü yaşam denen bu pazarda alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."   
William Gapeynski