Pazartesi, Şubat 23, 2015

Gittikçe Kötüleşiyormuyuz



Sevgili dostlar son zamanlarda nerdeyse her gün yaşadığımız kabus gibi cinayetlerden inanın  çok mutsuz, üzgün ve huzursuzum. Her gün üst üste öldürülen kızlarımız, genç delikanlılarımız, kadınlarımız, tecavüz edilen çocuklarımız, hayvanlarımız beni perişan ediyor vallahi! Bu tür hasta yaratıklarla aynı ortamda olma düşüncesi bile tüylerimi diken diken ediyor inanın. 
   
Gittikçe kötüleşiyormuyuz yoksa hepmi böyle sevgisiz, vahşi, acımasızdık biz sorgulayıp duruyorum günlerdir. Sanki içimizde uyuyan bir canavar vardı ve birileri dürterek uyandırdı o canavarı, o da bize acı çektirmek için önüne gelene saldırıyor gibi hissediyorum. 

anxiety images ile ilgili görsel sonucu

Sevgili kızımız Özgecan'ın ardından sanki çorap söküğü gibi geldi her şey ve her gün yeni bir cinayete uyanıp, akşam başka birine kapattık gözlerimizi. Ne kadar kötü şartlarda yaşıyoruz bakarmısınız!

Neler oluyor bize ya da neler olmuştu bize diye arpacı kumrusu gibi düşünüp dururken bulduğum ve benim sorun olarak gördüklerimi sizlerle paylaşmak ve fikrinizi almak istiyorum. 
Ben şahsım olarak rahat bir nefes alamıyorum, tıkandım artık her gün duyduklarımdan, önümüz arkamız, sağımız solumuz karanlık ve ben bu karanlıktan hemen uyanıp, 
"BU BİR KABUSTU VE BİTTİ" demek istiyorum.


Toplum olarak:

* Birbirimize ve etrafımızdaki her şeye karşı çok acımasız olduk. Elimize geçirdiğimiz her şeyi yakıp yıkıyoruz, kesip biçiyoruz yok ediyoruz.

Bir arada uyumla yaşamak nedir unuttuk. Birbirimizin sevinçlerini kıskanıp yine birilerinin acıları hakkında  akıl yürütmeye kalkıyoruz.
  
Sürekli bir şikayet halindeyiz, herkesten ve her şeyden yakınıyoruz ama
değiştirmek için hiçbir şey yapmıyoruz. Olur da  birileri cesur davranıp haklarımız için çabalarsa hiç düşünmeden yarı yolda bırakıyoruz.

Sokaklarda yürürken bile her an patlamaya hazır bir bomba gibiyiz, resmen hınç var içimizde birbirimize karşı. Çok haince öfke duyabiliyoruz hiç tanımadığımız birisine sırf bize benzemediği için.

Acayip kibirli davranıyoruz. Kaf dağına çıkmış kibirimizle diğer insanları hep bir küçük görme halindeyiz. Bir dikkat edin allah aşkına, başkasıyla ilgili bir konuşma yaparken olumsuzluk ekleri havada uçmuyormu bir bakın! 

Açgözlü olmuşuz, bir türlü doymuyor gözümüz hep istiyoruz. Sürekli bir alma halindeyiz. Küçüğümüz büyüğümüz gezmeye nereye gidelim desek, cevap alışveriş merkezlerinde gezmek oluyor. Alalım, alalım, her çıkan yeni şeyi alalım ruh halindeyiz.

Her canlının hakkını yiyoruz ama hep bizim hakkımız yeniyormuş gibi söyleniyoruz. Bütün konuşmalar ben, bana, beni diye başlıyor ve bitiyor. Hiç özeleştiri yapmıyoruz, suçla karşındakini bitsin!

Küçücük çocuklarımız evlendiriliyor, kaçırılıp tecavüz ediliyor, öldürülüyor, biz adamakılla bir eylem yapıp ortalığı ayağa kaldırmıyoruz. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın." halinde yaşayıp gidiyoruz.


Okumuyoruz hakikaten okumuyoruz ve sormuyoruz. Kulaktan dolma her türlü bilgiyle yaşayıp, bir konu açıldığı zaman her şeyi biliyor gibi konuşup karşımızdakine hiç söz hakkı tanımıyoruz.

Hayvanlara karşı yok etme çabamız büyük bir azimle devam ediyor, ne zararları varsa bize bir türlü bulamıyorum ama...

Birçok kadın tecavüz edilerek, yakılarak, bıçaklanarak, işkence edilerek öldürülüyor, nerdeyse zavallıları haksız buluyoruz. Dünyada en kötü durumda olan ülkelerin başında yer alıyoruz tecavüz ve öldürmelerde ama biz hala kadınların giysilerinde takılıp kalıyoruz, olacak iş değil!

Mutlu insan görmeye tahammülümüz yok, gülen insanlara karşı ciddi bir tepki gösteriyoruz. Sokakta biraz neşeli davransa insanlar derhal göz hapsine alıyoruz ve gülmelerini suratlarında donduruyoruz.

Valla sevgili dostlar aramızda sağlam kalanların bile hastalandığı bu zamanlarda akıl sağlığımıza sahip çıkalım ve ne olur sağduyu ile hareket edip bu korkunç zamanları aklın yoluyla bir olup aşalım. 
Gün birlik olma günüdür başka çözüm yolu yok gibi görünüyor bana...

anxiety images ile ilgili görsel sonucu













Salı, Şubat 10, 2015

Organ bağışlamak hakkında kısacık

Televizyon izliyorum; programda bır lise öğrencisi ve annesi konuk. Basketbol oyuncusu olan çocuğun kalp problemi olduğunu ve organ nakli sayesinde eski sağlığına kavuşup tekrar basket oynayacağı için çok mutlu olduğunu izliyorum. Annesi yanında ve mutluluğu yüzünden okunuyor... 




İşte tam bu arada...
Belli başlı sorular sorulup konuşmalar yapıldıktan sonra sunucu kalbi bağışlayan insanı çağırıyor! Orta yaşlı bir anne geliyor gözleri yaş içinde. Kadın kalp nakli yapılan çocuğa sarılıyor ve elini tutarak başlıyor anlatmaya. 15 yaşındaki kızı kanserle savaşını  kaybedip vefat edince annecik kızının organlarını bağışlıyor. Bagışladığı kalp elini tuttuğu çocukta atıyor, allah aşkına nasıl gözleri yaş dolmasın bu annenin... Sunucu, çocuk, çocuğun annesi, stüdyodaki konuklar, 
seyreden ben ve eminim daha birçok kişi ekran başında ağlıyor. 

Kendi kendimle konuşurken buluyorum kendimi, aslında kendi kendimle değil anneyle konuşuyorum: "Nasıl bir yüceliğe sahipsin ki; sen kızının yokluğunu başka birinin varlığına dönüştürüyorsun o acılı halinle, sen nasıl bir örnek modelsin sevgili anne bunu biliyormusun diye!"


Üç gün oldu kafam bu konuda allak bullak olmuş düşünüyorum. Alınmasi zor bir karar, hele ki evladının kaybından sonra alınması hepten zor bir karar. Allah kimseyi evladının acısıyla sınamasın yarabbim. 

Organ bağışlamak ve birinin hayatını  kurtarmak çok olağanüstü bir duygu olsa gerek, hatta düşünmesi bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Öldükten sonra organlarının, birine hayat vermesi of of of, of ki ne off...
Kulağa çok güzel geliyor!..

Siz ne düşünüyorsunuz?



Salı, Şubat 03, 2015

Unsuz dünya güzeli

Benim sevgili arkadaşlarım, biliyorsunuz ilginç bazı yemek ya da tatlı tariflerini gördüğüm zaman onu sizinle de paylaşmazsam boğazımdan geçmiyor.

Sebzeci ve meyveci bir insan olduğum halde son sağlık kontrolümde genlerim sağolsun, kolesterolüm yüksek çıktı. Doktorumun ilaca başlama teklifini cabbar bir şekilde reddedip, kim  korkar hain kolesterolden diye düştüğüm google yollarında, unsuz gıda arayışlarımı sürdürürken bu muhteşemle karşılaştım.




Bayıldım ben bu kıza bayıldım, hem besleyici hem de sağlıklı. 

Bu güzelliği size şarkı gibi tanıştıracağım ve rica ediyorum okurken sevdiğiniz bir şarkıyı açın, ruhunuzu mest etsin dinlediğiniz şarkı ve tarifi okumanız bitince dans ederek mutfağa gidin kendi ritminizi tutturmaya.  


Şarkımın adı: Unsuz dünya güzeli

Saz arkadaşları: 3 havuç, 1 su bardağı çiğ badem, 10 adet hurma , (akşamdan ıslatılıyor) 3 yumurta, tarçın, kuru üzüm ve vanilya.

Müziğin ritmi 3 havuç rendelenerek başlıyor, 1 su bardağı bademin rondodan öğütülüp un haline gelmesiyle coşuyor, akşamdan ıslatıldığı için yumuşamış hurmaların katılmasıyla ritmin düştüğünü sanıyorsanız yanılıyorsunuz 3 yumurta hemen dağılan ritmi coşturmak için karışıma katılıyor.

Kuru üzüm ekleniyor ve hep beraber "Kara üzüm habbesi" söylenip halay çekiliyor ve bol tarçın nağmeleriyle bir de vanilya notası eklenip 150 dereceli fırında 40 dakika iyice pişiyor.

Çıktığında hemen kahveler yapılıyor, aşklara telefon ediliyor ve mis gibi dumanı üstünde tüterken tüketiliyor.

Bendenizin cennet kuşunun notu: Evimde epeydir çalmadığım saz arkadaşım kuru incir ve kayısı vardı, onları da kullanacağım haberiniz olsun.